Hakara makara, hakuna matata...

Mustafa Kuleli
16 Ocak 2012, Pazartesi

16 Ocak 2012

MUSTAFA KULELİ

kuleli@evrensel.net

‘Yeni medya düzeni’ diye bir laf var, duymuşsunuzdur. İnternetle, gelişen teknolojiyle, bilişimle ilgili bir şey... Şimdilerde ise sık sık AK Parti’nin muma çevirdiği ‘medyalama’ ortamı için kullanıldığını duyuyorum bu lafın. Üzülüyorum. Çünkü ‘uluslararası toplum’ gibi ‘yeni medya düzeni’ sözünde de geleceği görüyorum. Ve komünistler gelecekten gelmiş insanlardır. Marx, komünizme kadar geçen zamana ‘insanlığın tarih öncesi’ demiyor muydu?

Dağıtmayayım konuyu. Bu yeni dönemden bahsedeceğiz bu gün. Herkes ‘yeni’den bahsettiğine göre ‘eski’ olana bir bakmak gerek ki, anlayalım gideni ve geleni:

Eski medya düzeninde, yani asıl haber kaynağının basılı gazeteler olduğu zamanlarda (18 yaşın altındakiler hatırlamaz), bir tarafta içeriği üreten profesyonel gazeteciler bir tarafta içeriği tüketen okurlar vardı. Karavanada ne çıkarsa, okur onu yerdi. Verici ve alıcı. Tek yönlü, basit bir ilişki…

Yeni medya düzeninde ise artık manşetleri sadece profesyonel gazeteciler atmıyor. Haberi okuma ve paylaşma eyleminin bizatihi kendisi,çoğu zaman neyin manşet olacağını belirliyor.

Mesela bir internet haber sitesinde ancak ve ancak çok okunan/okunacak haberler, sayfanın üst taraflarına çıkartılabiliyor ve dahası orada kalabiliyor. Editörler önlerindeki ekranlardan hangi haberin ne kadar okunduğunu anlık olarak takip edebildiklerinden, yeni medya düzeninde haber hiyerarşisini okurların ilgisi belirliyor. Ya da en azından bize böyle söyleniyor.

Peki gerçekte böyle mi?

Elbette yeni medya düzeninin profesyonel aktörleri editörler, eski medya düzeninin kötü alışkanlıklarıyla yola devam edebiliyor. Böylece haberlerin içindeki ‘apoletli’, erkek egemen, muhafazakâr ve işçi düşmanı dil olduğu gibi duruyor. Değişmiyor. Burada ‘yeni’ bir şey yok.

Sonra bir de haberlerin dışı var. Seçilen spekülatif başlıklar, görseller, okura ‘gel gel’ yapan spotlar nedeniyle okur aslında okumak istemeyeceği haberlere de tıklıyor. Özetle, sürecin yüzde yüz belirleyicisi olamıyor.

Yine de, bu yeni düzende, eskiye göre çok daha katılımcı, demokratik, şeffaf bir şeyler var. Mesela,okurlar içeriğin tüketicisi olmanın yanı sıra aynı zamanda sistemin üreticisi ve ortağı da. Okurlar hangi haberin manşete çıkacağına yön verdiği gibi, ayrıca twitter gibi sosyal medya ağları aracılığıyla gündemi belirliyor ve hatta gündem yaratıyor.

Daha da önemlisi, internette şartlar daha önce hiç olmadığı kadar eşit. Özellikle de yayınlar açısından. Dünyanın en çok ziyaret edilen 391. sitesi hurriyet.com.tr ile 31 bininci sol.org.tr ya da 111 bininci evrensel.net kullanıcıya aynı uzaklıkta: Bir tık!

Özgün haberlerin var mı? Bunları ilgi uyandıracak şekilde sunabiliyor musun? Hızlı mısın? Tamam o zaman. Bilinirliğin daha az, kadron nispeten kısıtlı, bütçen görece düşük olabilir. Yeni medya düzeninde bunlar artık ikinci planda. Haberler facebook, twitter gibi sosyal paylaşım ağlarında dolaşıma girince geriye sadece içerik kalıyor. Ve iyi olan kazanıyor.

Öykü ve Berk kardeşlerin ‘Evlerinin önü boyalı direk’ videosunu izlerken iyi bir kayıt kalitesi umurumuzda mıydı? Zaytung’un berbat tasarımına ya da 4 kişilik kadrosuna aldıran var mı? Ekşisözlük bir yerlere reklam vererek mi popüler oldu?

Demek ki mesele kaliteli ve özgün içerik. Yeni medya düzeninde gerisi zaten geliyor.

 

*Hakuna matata: Swahili dilinde ‘takma kafana’, ‘problem yok’ anlamında bir deyiş.

Hakara makara: Başbakan Erdoğan’ın dilinde ‘boş-beleş işler’ ‘abecilik’ anlamında bir söz.