Özgürlük herkes için mi?

Mustafa Kuleli
25 Temmuz 2011, Pazartesi

25 Temmuz 2011

MUSTAFA KULELİ

kuleli@evrensel.net

Geçen hafta Banu Güven olayı üzerinden bir basın özgürlüğü yazısı yazmış ve memlekette gazetecilik yapma sınırlarının gitgide daraldığından bahsetmiştim. Bu yazı üzerine hiç beklemediğim insanlardan, hiç beklemediğim tepkiler aldım.

Kimi “Ergenekoncu haber kanalı yola getirilmeli elbette” dedi, kimi “Soner Yalçın ile Ahmet Şık bir mi” diye sordu.

Kimisi “Yüzde 50’ye saygı duymayı öğreneceksiniz” diye aba altından sopa gösterdi, kimisi tutuklu gazetecilerin çıkardığı gazeteyi ek olarak vermemizi ‘statükoyla iş tutmak’ olarak nitelendirdi.

Bazılarıysa ‘Ergenekoncu’ dedikleri basın-yayın organlarına ya da gazetecilere özgürlük istemenin, Ergenekon’un değirmenine su taşımak olduğunu söyleyerek beni de Ergenekoncu ilan etti(!)

Gelin şu işin aslını bir konuşalım…

Basın özgürlüğü dediğimiz şey gazetecilere bazı imtiyazlar verilmesi gibi görülse de aslında halkın haber alma hakkı içindir. Ve yine bu özgürlük sayesinde insanlar hem Taraf’ı hem Aydınlık’ı, hem Hürriyet’i, hem Evrensel’i okuyup kanaat oluşturabilir.

Yani “Statükocu/Ulusalcı/Ergenekoncu gazeteciliğin sınırları daraltılmalı” demek, aslında “Toptan gazeteciliğin sınırları daralsın” demektir ve bu anlayış bir kere egemen olunca, sınırlar herkes için daralmaya başlar. Öyle ki bir süre sonra yandaş basındaki gazeteci bile yazamamaya, soru soramamaya başlar. Dolayısıyla basın özgürlüğü söz konusuysa Soner Yalçın da, Mustafa Balbay da, Nedim Şener de  Erol Zavar da, Vedat Kurşun da birdir.

Böyle düşünmemin müsebbibi, bana basın özgürlüğünü ve onun neden bu kadar yaşamsal olduğunu kavratan değerli hocam Haluk Şahin. 10 maddede meseleyi özetliyor Haluk Hoca. Buyurun beraber okuyalım:

1) “Halkın, halk tarafından, halk için” yönetimi olarak tanımlanan demokrasi, halkın (en azından seçmenlerin) çevrelerinde, ülkelerinde ve dünyada olup bitenlerden haberdar oldukları ve bu yüzden en doğru kararları verebilecekleri varsayımına dayanır. Bu varsayımın karşılanmadığı ülkelerde demokrasi dışı her türlü rejim olur ama demokrasi olmaz.

2) “Bilgili toplum” varsayımının karşılanmasında en önemli rol basına ya da günümüzdeki biçimiyle medyaya verilmiştir. Görevini iyi yapan ve kitleleri sürekli, kapsamlı ve sağlıklı biçimde bilgilendiren bir medya demokrasinin olmazsa olmazıdır.

3) Medyanın demokratik görevi yalnızca haber vermekle sınırlı değildir. Haberleri bir bağlam içine yerleştirerek anlamlandırmaya yarayan yorum işlevi büyük önem taşır. Ayrıca, iktidar ve güç odaklarının denetimine yarayan gözcülük işlevi son 50 yılda öne geçmiştir. “Soruşturmacı gazetecilik”te somutlaşan bu sonuncu işlev günümüzün karmaşık toplumlarında özel bir ağırlık kazanmıştır.

4) Basının ya da medyanın demokratik sistem içinde kendisine verilen işleri iyi yapması tüm toplum için yararlı ve gereklidir. Bu ancak en geniş özgürlük ortamı içinde gerçekleşebilir. Özgürlük olmadığı ya da kısıtlandığı takdirde asıl zarar görecek olan toplumun kendisidir. Basın özgürlüğü gazetecilerin değil, halkın “gerçekleri öğrenme” özgürlüğüdür. Gerçekleri öğrenemeyen halk demokrasinin aktörü olamaz, olsa olsa bir çeşit despotizmin figüranı olabilir.

5) Bu nedenle, demokratik ülkelerde gazetecilere toplumsal ve demokratik görevlerini iyi yapabilmeleri için bazı korumalar ya da “ayrıcalıklar” sağlanmıştır. Örneğin, haber kaynakları ifşa edilmiş bir gazetecinin işini yapabilmesi olanaksızlaşacağından, haber kaynaklarının gizliliği kuraldır. Keza, gazetecilerin mesleki notları ve meslekleri gereği topladıkları belgeler koruma altındadır. Bunlar, demokrasinin vazgeçilmezi olan özgür gazeteciliğin “harimi ismet”i sayılırlar. Oralara girildiğinde yararlanan demokrasinin kalbidir.

6) Gazeteciler suç işleyemez mi? Elbette işleyebilirler. Ama tuttukları notlarla ve topladıkları belgelerle değil, yayınladıkları haber ve yorumlarla. Eğer bir kanun maddesini çiğnemişlerse, yayından sonra mahkemelerde hesabını verirler. Demokrasilerde yazılıp yayınlanmamış notların ya da yazmayı düşünülmüşlerin sorgulanması mümkün değildir. Böyle bir şey ancak totaliter rejimlerde olabilir, olmuştur.

7) Gazeteciler terör suçu işleyemez mi? İşleyebilirler O zaman bile soruşturmanın, gazeteci olduğu bilinen kişinin koruma altındaki gazetecilik çalışmaları üzerinde değil, iddia edilen terör eylemleri üzerinde odaklaşması, yazılanlar ya da yazılmayı düşünenler üzerinde değil, terör suçuyla bağlantılı bomba, silah, suikast planı gibi kanıtlar üzerinde yoğunlaşması gerekir.

8) Böyle şeyler diğer demokratik ülkelerde olmuyor mu? Hayır olmuyor. ABD’de son yıllarda hapse giren tek gazeteci haber kaynaklarını mahkemeye vermektense hapse girmeyi tercih eden muhabirdir. Üyesi olmak istediğimiz AB ülkelerinin hiçbirinde hapishanelerde 68 ya da Başbakan Erdoğan’ın kabul ettiği gibi 28 gazeteci yoktur.

9) Çağımızda basın özgürlüğünü ayaklar altına alıp halis bir demokrasiymiş gibi yaşamaya devam etmek mümkün değildir. Dünyanın tüm basın meslek örgütleni gözleri açık izliyorlar. Evrensel hukuk ilkelerinin çiğnenmesinin de, başta AİHM’den gelecekler olmak üzere, hukuki faturaları olacaktır.

10) Özgür basın ile siyasal iktidarlar arasında belirli bir karşıtlığın olması normal ve hatta sağlıklıdır. Bir ülkede tüm gazeteciler “iyi çocuk” olmuşsa, yalnızca “yapıcı” eleştiriler yapılıyorsa, iktidar medyadan çok memnunsa, bir şeyler fena halde yanlış demektir.

Son bir not: http://getir.net/lc6e adresinde 25 Nisan 2011 tarihinde çekilmiş bir televizyon ‘tartışma’sından küçük bir parça var. Türkiye medyasında neler oluyor anlamak için bu videoyu izlemek önlemli.