Bu kadarcık gazeteciliğe mahkûm değiliz

Mustafa Kuleli
18 Temmuz 2011, Pazartesi

18 Temmuz 2011

MUSTAFA KULELİ

kuleli@evrensel.net

NTV ekranında kendimizi en yakın hissettiğimiz yüzdü Banu Güven. Haberleri anlatırken bizden yana biri olduğunu hissediyorduk bir şekilde. ‘Hayata Dönüş Operasyonu’nun Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’e, “Vicdanınız rahat mı?” diye sorarken de, İsmail Beşikçi’yi programında ağırlarken de yaptığı gazetecilikti. Hem de iyisinden. Ama işte, bütün memlekette gazeteciliğin sınırları daraltıldı. Otosansür ve sansür, kraldan çok kralcılık, holdingin diğer yatırımlarını gözetme kaygısından gazeteciliğe anca bu kadar yer kaldı. Banu Güven de ‘ben bu kadarcık gazetecilik yapmam’ diyerek, çok sevdiğini bildiğim işinden ve kanalından ayrıldı. 14 senelik hikâye böyle bir sonla bitti.

Holding medyasında iyi gazeteciliğin sınırlarının gitgide daraldığı günlerden geçiyoruz. Birçok sektörde yatırımları olan sermaye grupları siyasi iktidardan duydukları derin korku nedeniyle kuyruklarını kıstırmış durumda. Henüz yüzde 50 oy almamışken Uzan grubunu bitirmiş, Doğan Grubu üzerine vergi denetçilerini göndermiş, köşe yazarlarını işten attırmış, genel yayın yönetmenlerini değiştirtmiş, gözdağı vermek için gazetecileri tutsak almış bir siyasi iktidar var. Ve tabi “Parasını veriyorsun, adam aleyhime köşe yazısı yazıyor, sen adamına hâkim olamıyorsun!” diyen bir Başbakan…

Takip edenler biliyordur, Banu Güven için ipin koptuğu an Leyla Zana’yı konuk alacakken buna izin verilmemesi oldu. Bir nevi bardağı taşıran son damla… İp koptuktan sonra yaşananlarsa bence daha çirkin. Birden, Banu Güven’in aslında beğenilmeyen performansı nedeniyle ‘işten atıldığı’nı anlatan kıskanç, buldumcuk, pespaye tipler peyda oldu. Meğer O konuşamayan biriymiş. Soru sorarken duraksıyormuş. ‘Eeee’liyormuş mütemadiyen. Pes yani. Akif Beki olsa, AK Parti’ye toz kondurmamak için anca bu kadar uğraşırdı… (Ki kendisi bir zamanlar resmen ve şimdi resen Başbakan’ın sözcüsü olduğu için ‘Akif de ki’ olarak da bilinir. Neyse…)

“Banu Güven gitti, nasıl olsa Nuray Mert, Can Dündar, Ruşen Çakır da gidecek, belki onların yerine ben program yaparım” diye düşünen holding kurnazı köşeciler var bir de. Onların hali hepten acıklı. Zira artık haber kanallarında adamakıllı tartışma programlarına yer kalmadığının, üç tane yandaşın birbirini ağırladığı tartışma(!) programlarınınsa zaten izlenmediğinin farkında bile değil bu gafiller. Gazetecilik sürgüne gönderilirken, gazetecilik bitirilmeye çalışılırken kendilerine bu arada çıkar sağlayabileceklerini sanıyorlar.

Buradan söyleyelim: Gazeteciliğin daraltılan sınırları karşısında tepkisizlikleri ve ellerinde gezdirdikleri çamur ne Banu Güven’e değer, ne de insanların gazeteciyle dalkavuğu birbirinden ayırmasına mani olur…

Holding medyasında gazetecilik yapma alanları daraldıkça daralıyor dedik. Peki ne olacak? 10 ayrı kaynaktan aynı ses geliyor, bu kakafoniye mahkûm mu olacağız?  Yok, elbette hayır. Çözüm belli: Hep birlikte alternatif medyayı büyüteceğiz.
Bloğumuz nasıl dağıttıysa mevcut siyaset alanını, nasıl gelip ezberleri-hesapları bozduysa, yayınlarımız da aynısını yapacak.

Artık bu alternatif-muhalif yayınlar tüm Türkiye için bir soluk borusu, bir özgürlük adası olacak.