"İzmir’in demokratları kabuğuna çekildi"

1 Eylül 2010, Çarşamba

"İzmir’in demokratları kabuğuna çekildi"

02 Aralık 2009

Mustafa Kuleli

‘İzmir’e ne oldu?’ Geçen haftanın en çok sorulan sorusu buydu... İzmir’de bir grup ‘hassas vatandaş’ın DTP konvoyunu taşlaması, konvoydakileri linç etmek istemesi üzerine bir dolu yazı yazıldı. Kimi İzmir’i faşizmin başkenti ilan etti, kimi DTP’lileri suçladı. Ne zamandır beklenen o kıvılcım çakılmış, Cumhuriyet mitinglerinin, bayrak asma kampanyalarının gözde kenti İzmir’de DTP konvoyuna taşlarla saldırılmıştı. Ama galiba asıl vahim olan, İzmir’de önemli sayıda insanın yaşananlara tepki göstermeyişi, ‘saldırı yanlıştı, ama’ diye başlayan cümleler kurmasıydı. Saldıranların tahrik olma gerekçelerine onay vermesiydi…

İzmir’de aslında ne oldu? Bu noktaya nasıl gelindi? Ve bundan sonra ne yapılabilir? Mukaddes Kubilay, DTP İzmir İl Örgütü’nde sorularımızı yanıtladı:
İzmir’de DTP’nin yöneticisi olmak, il başkanı olmak zor bir şey mi?

Zorlukları da var, güzel yönleri de… Biz burada arkadaşlarımızla zoru başarmaya çalışıyoruz.

Hatay semtindeki olayı konuşacağız ya, biraz da bu yüzden bununla başladık. İzmir’de Kürt kimliğiyle yaşamak zor mu? Ya da şöyle soralım, Kürtler için hayat gitgide zorlaşıyor mu İzmir’de?

Ben 1974’ten beri İzmir’deyim. Geldiğimizde uzun süre Türk solu içinde yer aldık. O dönemler İzmir’de düşüncelerin daha rahat ifade edildiği bir ortam vardı. Ben, 1980 darbesinden sonra bir gerilemenin olduğunu düşünüyorum. Kendisine yurtsever yahut devrimci diyen kesimlerde de bir dönüşüm olduğunun düşünüyorum. Özellikle CHP’nin belediyeleri aldığı yerlerde bu ulusalcı, milliyetçi, şoven akımın çoğaldığını; Kürtlere yönelik bir linç girişiminin olduğunu görebiliyoruz. Siyasi partilerin liderleri de açıklamalarıyla halkı tahrik ediyor.

Peki, Hatay’daki saldırı tahrik olmuş vatandaşların anlık bir tepkisi miydi, yoksa planlı bir eylem mi?

Kesinlikle planlı.

Nasıl planlanmış, kim organize etmiş?

Partimize yönelik bir saldırı söz konusu. Bakın, son seçimde de gördük ki DTP hem bölgede hem metropollerde ciddi olarak büyüyor. Bu başta AKP olmak üzere belli çevrelerin işine gelmiyor. Bu partiler bir yandan kapatma davasıyla, bir yandan bu tip saldırıların psikolojik altyapısını hazırlayarak üzerimize geliyor. Saldırgan grup da zaten karma. İçinde CHP’lisi var, MHP’lisi var, İşçi Partilisi var. Ve polisin desteğiyle bu saldırı gerçekleşiyor. Kürtler söz konusu olunca her türlü saldırıya göz yumuluyor.

Tam olarak nasıl gerçekleşti saldırı?

Konvoyumuzun büyük kısmı geçtikten sonra sondaki 100 aracı kırmızı ışıkta durdurdular. Durdukları gibi önlerine bir belediye otobüsü geçmiş. Ve orada otobüsten inen, elleri sopalı, taşlı insanlar, partililerimize saldırmışlar. Polis orada müdahale etmemiş.

Belediye de mi bu işin içinde yani?

Bilemiyorum. Olayı yaşayan insanlarımız bu şekilde anlatıyorlar. Üstelik belediye otobüsü yolu kapattığı için kaçamamışlar da.

Yaralılar da var galiba…

Yirmiyi aşkın yaralımız var. Bayram ziyaretleri sayesinde biz de yeni yeni fark edebiliyoruz ne kadar çok kişinin yaralandığını. Yani bu nasıl İzmir? Bir de olayları çarptırıp sanki bir çatışma varmış, bunu da biz başlatmışız gibi gösteriyorlar. Bu kadar vahim bir şey olamaz. Bu kadar barbarlık olamaz. Bir zafer işaretimiz, bir sarı-kırmızı flamalarımız var. Şimdi İzmir bunu kaldıramayacaksa biz ne yapalım, hangi ülkeye gidelim? Bu topraklar, bu ülke bizim de ülkemiz. Bu topraklarda bizim insanlarımızın da kanı var. Bayrağı ve Atatürk’ü çıkarları için kullanıyorlar, zerre kadar saygıları yok. Bizim duyduğumuz saygıyı onlar duymuyorlar. Bilinçli olarak bizi yıpratmak, halka kötülemek derdindeler. Sanki biz uzaydan gelmişiz, sanki bu ülkenin insanları değiliz…

‘GENÇLER PATLAMA NOKTASINDA’
Sizin açınızdan da ‘talihsiz’ bir olay yaşandı saldırı günü. DTP konvoyundan iki araç, konvoyu taşlayanların üzerine sürüldü…

İnsanlara saldırılmasa, ölümle tehdit edilmese neden böyle bir şey yapsınlar. Bu bilinçli olarak yapılmış bir şey değil. Oradan kaçmak isterken kazayla yapılmış bir hareket. Dövülen biz, saldırıya uğrayan biz, kafamız kırılan biz, araçları tahrip edilen biz, suçlu olan yine biz.

Saldıranlardan tutuklanan yok galiba.

Yok. Ama bizden bir arkadaş tutuklandı, araçla kaçarken bir kişiye çarptığı için. Çifte standardı görüyor musunuz? Birileri bu yolla kardeşliği bozmaya çalışıyor ama biz buna izin vermeyeceğiz. Kendi kitlemizi olaydan sonra zor zapt ettik. Ama neticede olayların büyümesine izin vermedik. Artık gençlerimizi kontrol etmekte zorlanıyoruz. Çektiğimiz bunca sıkıntıdan, yaşadığımız haksızlıklardan sonra hâlâ bizden fedakârlık bekleniyor. Zaten birileri metropollerde bir Türk-Kürt çatışması istiyor. Bunu gençlerimize anlatıp, uyarıyoruz. Gençler patlama noktasında çünkü.

Hassas bir dönemden geçerken daha dikkatli olunması gerektiği, en azından ‘Öcalan’lı sloganlarının atılmaması gerektiği yönünde telkinler, eleştiriler de çıktı gazetelerde…

Biz bir siyasi parti olarak elbette parti faaliyetlerimizi yapacağız, sokaklara çıkacağız. İnsanların ağzını kapatacak da değiliz. İnsanlar kendini ifade ederken tahammül gerekiyor. Sağduyu gerekiyor. Hem MHP, AKP de gelip doğuda miting yapıyor, biz bir şey diyor muyuz? Batıdaki insanın biraz daha hoşgörülü, sağduyulu olması lazım. Ayrıca polis üzerine düşeni yapsaydı bu olay yaşanmazdı. Biz geçeceğimiz yolları bildirmiştik. Olayın sorumlusu İzmir Valisi ve Emniyet Müdürü’dür. Onlar bu olaya göz yumdular.

‘DEMOKRAT KAMUOYUNA ÇOK İŞ DÜŞÜYOR’
DTP İzmir’de kendisine oy verenler dışında, Türk kamuoyuna yönelik bir çalışma yapıyor mu?

Özel bir şey yapmadık şimdiye kadar. Ama her fırsatta kardeşliğe vurgu yapıyoruz. Sorunun halklardan kaynaklanmadığını, yönetimden kaynaklandığını söylüyoruz. İleride daha özel çalışmalar da yapacağız.

Siz 1990’ların başında İzmir’deydiniz. Sosyal demokratlarla Kürtlerin ittifakında yer aldınız. O dönemde İzmirlilerin Kürtlere bakışı nasıldı?

İzmir çok değişti. O zamanın aydın, duyarlı, sağduyulu insanları biraz kabuğuna çekildi bence. Medyanın rolü de önemli burada. Bazı yayın organları kışkırtıcı şoven görüşleri pompalıyor. Adeta bizi yok sayıyorlar. Hatta neredeyse ellerinden gelse bizi boğacaklar. Bir iç savaşın çıkması için çaba gösteriyorlar sanki.

İzmir’in demokrat kamuoyundan bir beklentiniz var mı?

Tabii ki. Onların da çok önemli görevleri var. Bir kere insanları sağduyuya davet etmeleri gerekiyor. 1980 öncesi ortamı, işbirliğini yakalamak bizim elimizde. Kardeşliği bozmaya çalışanlara karşı tavır geliştirmek gerekiyor. Tavır örgütlü gücümüzdür, birlikteliğimizdir. İnsanları bu konuda etkilemek lazım, yoksa Hitler Almanyası’ndaki gibi büyük katliamların altyapısı örülüyor. İzmir’in aydın, sosyal demokrat, sol niteliği yavaş yavaş yok oluyor. Buna izin vermemek gerek. Biz burada yalnız olmadığımızı biliyoruz. Sol, sosyal demokrat, sosyalist arkadaşlarımızla beraber daha ileri çalışmalar yapmak istiyoruz.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu bir açıklama yaptı ve “yaşananlar tasvip edilemez” dedi. İzmirlileri saldırganlara dur demeye çağırdı. Ancak partisi CHP’den yükselen sesler aksi istikamette. İzmir’de CHP’nin size yönelik tavrı nasıl?

CHP’ye baktığımızda MHP ile aynı çizgide, hatta bazen MHP’den de geri bir yapı görüyoruz. Ama elbette CHP içinden de, hem bazı belediye başkanlarından hem bazı üyelerinden olumlu tepkiler geliyor. Bu arkadaşlarımızın kendi partilerine yön verme noktasında sorumlulukları var. Çünkü genel merkezlerinin, genel başkanlarının açıklamaları tam bir talihsizlik. CHP’nin duruşu bu olmamalı. Bugün CHP, MHP ile beraber açılımın önündeki en büyük engel.

Bazen durup da ‘Nerede o eski SHP, nerede şimdiki CHP’ diyor musunuz?

Demek o dönemde de öylelermiş de, biz fark edememişiz. Sosyal demokratlar içinde çok olumlu insanlar vardı ama onları tasfiye ettiler. Askeri darbeleri benimseyen, Ergenekon’u benimseyen bir yapı haline geldiler.

Şunu anlayamıyorum; 1991 seçimlerinde SHP-HEP ittifakına oy veren sosyal demokrat İzmirliler bugün bu çizgiye nasıl geldiler? Şehit cenazeleri, 28 Şubat süreci, Cumhuriyet mitingleri… 1991’de Kürtlerle ittifak yapanlar bugün Kürtlerin taşlanmasına nasıl ses çıkarmaz?

Ekonomik olarak gerileyen, yoksullaşmanın, işsizliğin arttığı bir İzmir var. Düzen partileri bunun sayesinde ufak vaatlerle ya da imkânlarla insanları kendisine bağlıyor. CHP savaşın rantından beslendiği için böyle davranıyor.

‘İZMİR HALKI BARIŞTAN YANADIR’
Son olarak; Mukaddes Kubilay’ın siyasette hedefleri var mı? Kendisi için gönlünden ne geçiyor?

Partimiz hangi görevi verirse o görevi yapacağız. Ama benim gönlümden geçen kadın çalışmalarıyla daha fazla ilgilenebilmek.

Hazır söz kadınlara gelmişken şunu da soralım: Saldıranlar arasında kadınlar en ön saftaydı. Ellerinde kaldırım taşlarıyla muhabirlere poz verdiler. Bu konuda söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Bir kadın böyle olamaz. Kadınlarımızı sağduyuya davet ediyorum. Yani yakışmıyor. Sonuçta anadırlar, doğurgandırlar, çocukları var, kardeşleri var. Bu bizim tarzımız değil. Bu kadının tarzı değil. Birileri aynı şeyi onlara yapsa acaba ne hissedecekler. Bu kini, bu nefreti artık bırakalım. Hepimiz bu ülkenin vatandaşıyız. Bu ülkeyi beraber kurduk, şimdi yine beraberce demokratikleştireceğiz, özgürleştireceğiz.

İzmirli kadınların ‘farklı’ olduğu söylenir, sizin bu yönde bir gözleminiz var mı?

Elbette. İzmir’de gerçekten çok saygı duyduğum sanatçılar, yazarlar var. Bunlardan biri Sezen Aksu’dur, biri Ece Temelkuran’dır. Bu insanlar üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getiriyor. Onları örnek alalım. Zaten bütün İzmir halkını aynı kefeye koymamak lazım. Ben saldırıyı gerçekleştirenlerin küçük bir grup olduğunu düşünüyorum. İzmir halkı sağduyuludur ve barıştan yanadır. Bu olayların önüne geçebiliriz. Birlikte başarabiliriz.

(emekdünyası)


‘AİLECEK ŞARKI SÖYLÜYORUZ’
Mukaddes Kubilay’ın hayatını şöyle kısacık bir dinlesek…

1955 Ağrı Doğubayazıt doğumluyum. 1974’te evlendim, İzmir’e yerleştim. Üç çocuk annesiyim. Çocuklarımın hepsi öğretmen.

Ne öğretmeni?

Biz müziği seven bir aileyiz. Hepsi müzik öğretmeni. Birisi keman, birisi yan flüt, birisi gitar çalıyor.

Bir araya geldiğinizde siz de onlara katılıp şarkı söylüyor musunuz?

Ailece bir araya gelince, söylüyoruz tabi.

Kusura bakmayın, lafınızı kestim. Hayat hikâyenizdeydik…

İzmir’de il yönetiminde görev aldım. 1995 seçimlerinde İzmir ikinci bölgeden milletvekili adayı oldum. 1999 seçimlerinde halkın yoğun talebiyle Ağrı Doğubayazıt’a Belediye Başkanı seçildim ve iki dönem bu görevi yaptım. Sonra da yine parti üyelerimizin talebi ile İzmir İl Başkanlığı görevi bana verildi. Ağustos’tan beri bu görevdeyim.


‘TÜRKİYELİ DEVRİMCİLER ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYMALI’
Demokratik açılım sürecinden umudunuz var mı?

Bu demokratik açılım söylemi kendiliğinden gelişmedi. Halk zorluyor. Kürt halkının mücadelesi çözümü dayatıyor. Ancak bu demokratik açılım projesinin ayakları üzerinde durmadığını görüyoruz. Açılımın muhatapları belli ama devre dışı bırakmaya çalışıyorlar. Üstelik hala ölümler devam ediyor. DTP’ye yönelik baskılar, tutuklamalar var. Açıkçası kaygılanıyoruz. Demokratik açılım samimi bir şekilde gelişmiyor. AKP kendi Kürt’ünü yaratmaya çalışıyor. Ama bilinmeli ki Öcalan ve DTP muhatap alınmadığı sürece bu sorun çözülemez.

Öcalan’ın muhatap alınması Türk kamuoyunu rahatsız etmeyecek mi?

Bunu anlatmak gerekiyor. Barıştan, demokrasiden, özgürlüklerden yana olan insanlara görev düşüyor. Bizler anlatamıyoruz. Herkes elini bu taşın altına koymalı. Türkiyeli aydınlar, devrimciler, barıştan yana olan kesimler çevrelerine bu sorunun nasıl çözülebileceğini anlattığında daha çok onay görecektir.

Toplam Yorum: ...
captcha
Resimde gördüğünüz harfleri yukarıdaki alana giriniz