Kırkından sonra demokrat

1 Eylül 2010, Çarşamba

Kırkından sonra demokrat

11 Oçak 2010

Mustafa Kuleli

mustafakuleli@evrensel.net

İlköğretim yıllarımda 29 Ekim törenlerini 10 Kasım'ları, 23 Nisan'ları pek izleyemedim ben. Hep sahnedeydim çünkü. Elde mikrofon "seni selamlamadan uçan kuşun, yuvasını bozacağım" falan gibi zırvaları en ateşli şekilde söylemeye çalışırdım.

Hala bazı arkadaşlarım takılır, "o yüzden sen böyle 'vatan haini' oldun" diye.

Evet, sonra değiştim. Büyüdüm. Aklım daha çok ermeye başladı. CHP'den bir şey olmayacağını anladım en basitinden. Döneklik midir bu? Değildir herhalde. Çocuktuk o zamanlar. Sayılmaz ki... Haa, ne sayılır onu deyivereyim size:

Mümtaz'er Türköne ekranda. Perşembe gecesi evde 32. Gün'ü izliyorum. Karşısında bir emekli komutan, atışıyorlar. Türköne dellendirmiş Paşa'yı. Kızdırıp kızdırıp bıyık altından gülüyor. Garip de bir gülüşü var. Melih Gökçek gevrekliğinde değil de, ne bileyim... Arkasını sağlam bir yere dayadığından sırıtıyor sanki...

Türköne TSK içindeki çetelerin temizlenmesi gerektiğini, hatta TSK'de karargâh düzeyinde bir tasfiyenin yapılması gerektiğini söylüyor. Sözü "Kafes Eylem Planı"na getirerek askerin "kendi vatandaşlarını katletmeyi" planladığını anlatıyor.

Ne kadar cesur, ne kadar demokrat, hukuk devleti ilkelerine ne kadar da bağlı bir 'münevver' portresi değil mi? Üstelik pek de sağduyulu, mümtaz bir şahsiyet!

Yalnız tek bir sorunu var, geçmişi. Mümtaz'er Türköne 70'lerin ülkücü tosuncuklarının 'ağır' abisi, hatta kimi zaman bizzat onlardan birisi. Ha şimdi "Türk milletinin simgesi bozkurt değil, kangal köpeğidir" diyor o ayrı! Olabilir, insan gençlikte hata yapar. 80 öncesinin koşullarıyla bugün bir değil ne de olsa!

Sonra? Sonra Çiller'ci. Ama nasıl, bayrak tutanından! Tabi bu arada Akademisyen olduğundan bayrağı gerçekten tutması değil, danışmanlık yapması uygun görülmüş. O da Çiller'e "vatan için kurşun atan da, kurşun yiyen de şereflidir" vecizesini söyletmiş...

Tam Susurluk dönemi. Çiller'in ellerinden kan damlıyor. Faili meçhul cinayetler her yerde, bölge illerinde karanlık işler dönüyor. Ve toplum artık çetelerden arınmak istediğini, hukuk devleti istediğini haykırırken işte bu yanıt geliyor Başbakan'dan: "Vatan için kurşun atan da, kurşun yiyen de şereflidir!"

Türköne Başbakan'ın danışmanı... "İbrahim Şahin şehit olmayı göze almış değerli bir polis şefidir" dedirtiyor Çiller'e. İbrahim Şahin kim? Dünün Susurlukçusu, özel harekâtçısı, bugünün Ergenekoncusu. Susurluk davası mahkûmu, Ergenekon davası sanığı. Demek ki, Susurlukçu Şahin iyi, Ergenekoncu Şahin kötü, Türköne'ye göre. Bir ara açıklar inşallah bunu...

Velhasıl; "seni selamlamadan uçan kuşun, yuvasını bozacağım" diye bağırırken ben mikrofondan, buna alet olurken, çocuktum. Ne yaptığımı bilmiyordum, aklım ermiyordu. Ama Türköne koskoca bir doçent idi bu işleri yaparken. İnsan kırk yaşından sonra birden demokratlaşabiliyor demek ki. Susurluk’a arka çıkanların arkasındaki isim, şimdi Ergenekonu yargılayanların tarafında...

Her devirde kıymeti bilinen bu 'sempatik münevver'e iki çift lafım var:

Mümtaz'er Bey, bu giydiğiniz hümanist, sivil, demokrat entelektüel elbisesi size iki beden bol. Söylemedi demeyin. Sonra düşerse pantolonunuz, madara olursunuz.

Zaten üstünüze de yakışmıyor.