TV’de liberaller ve tek kale maç

30 Ağustos 2010, Pazartesi

TV’de liberaller ve tek kale maç

25 Mayıs 2009

Mustafa Kuleli

mustafakuleli@evrensel.net

Teknoloji ucuzladı, imkânlar arttı ya, artık bir dolu haber kanalı var. Zaten milletçe televizyon başından ayrılmıyorduk, şimdi üstelik her tür alıcıya uygun bir mal da bulunuyor TV piyasasında. Tabi hala temel haber kaynağımız gazeteler. Bir TV haber merkezinin, ‘bomba haber’ patlattığını, gündemi değiştirdiğini, yolsuzlukları ortaya çıkardığını falan hatırlamıyoruz. Yani bu kanallarda gündem yaratan, dört başı mamur televizyon haberleri yok aslında. Ajanslardan görüntü gelsin, üzerine dış ses okunsun, ekrana konsun. Sistem bu. Ha, bir de telefon bağlantıları var tabi…

‘Peki neden böyledir?’ diye sorarsanız, iki husustan bahsedebilirim: Bir, medya patronları çoğu zaman iyi gazeteciliği önemsemiyor, onların derdi siyasi güç ve ekonomik çıkarın korunması. İki, piyasa hala küçük, reklam gelirleri yetersiz ve haddinden fazla mecra var. Gelirler de bu nispette bölünüyor.

Dönelim tekrar TV yayınlarına. Bütün günü böylece geçirdik, peki prime-time’da, akşam saatlerinde ne yapacağız? Dizi izlemek istemeyenlere ne alternatif sunacağız? Burada da devreye ‘lak lak programları’ giriyor. Nedir ‘lak lak programı’? 4-5 tane uzman, gazeteci, akdemiysen çağırılır (ki aslında hep aynı kişilerdir onlar), stüdyoda ağırlanır, gündemdeki mesele konuşulur... Prodüksiyon maliyeti sıfıra yakındır.

‘Lak lak programları’ da kendi içinde ikiye ayrılır: ‘Tek kale lak lak’, ‘çift kale lak lak’.

‘Çift kale lak lak’ta heyecan dozu yüksektir. Türk milliyetçisi ile Kürt, liberal ile Kemalist, İslamcı ile laikçi, sağcı karikatürü ile solcu karikatürü, bu tarz programların değişmez oyuncularıdır. Hemen sinirler gerilir, atışmalar başlar. Hatta geçen hafta 32.Gün’de gördüğümüz üzere yumruk yumruğa kavga bile gerçekleşebilir. Gerçi yayında birbirine sövenlerin, reklam arasında ‘kakara kikiri’ yapması da gayet alışıldık bir şeydir ya, neyse… Zaten seyircinin bundan haberi olmaz.

‘Tek kale lak lak’ ise daha ziyade son dönemde popüler olmuş bir tarz. Kanal 24’ü, Mehtap TV’yi, Samanyolu Haber’i, Ülke TV’yi açarsanız mesela*; bir ‘hoşgörülü’ İslamcı, bir eski solcu liberal, bir (i)kinci cumhuriyetçi ve bir geleneksel sağcıdan müteşekkil ‘açık oturum’lar görebilirsiniz. Kişiler nadiren değişse de kontenjanlar değişmez. Yani oyun sistemi aynıdır: toplu savunma, toplu hücum! Karşıda cevap verecek olmadığından atış serbesttir.

Tabi böylesi bir rahatlıkta, konuşanların itici hale gelmesi de kaçınılmaz oluyor maalesef. Egolar kontrolden çıkıyor, maskeler düşüyor, tevazuunun sınırlayıcı ipleri kopuyor, saygı yok oluyor. Adeta kahvehane atmosferinde atıp tutma pratiği başlıyor. Birbirini gaza getiren konukların bıyık altı gülüşleri, hınç dolu kötü adam kahkahalarına dönüşüyor. Her şeyin doğrusunu bilen ve her şeye hâkim olan Kemalist elit eleştirilirken, özgüven patlamaları yaşayan stüdyo konukları, neredeyse o kibirli, seçkinci zümreden beter oluyor. Her şeyi açıklayan, bilen, ahkâm kesen, büyük büyük laflar eden bu zevat, “Nasıl koydu ama Tayyip hepinize!’ tonundaki hezeyan ile zafer sarhoşluğu yaşıyor…

Netice itibariyle, bu programlar sayesinde toplum daha da geriliyor. Herkes kendi tuttuğu kampın sözcülerine daha da bağlanırken, diğer kampın destekçilerine daha çok küfrediyor. Taraflar yalnızca duymak istediklerini duyuyor, inanmak istediklerine inanıyor. Televizyon’da konuşanlar ise hep aynı hikâyeleri tekrar edip, kitlelerini rahatlatıyor…

Ama galiba, bu programlara çıkıp konuşanlar kaybediyor aslında. Bağımsız olma, her dönemde saygı duyulan bir aydın olma şansı, rövanşist duygulara ve cemaate sığınma güdülerine kurban oluyor… Yoksa olmuyor mu? Fikirlere değil de, kişilere ve hareketlere bu denli bağlı malum zevat; yarın es kaza bir CHP-MHP hükümeti kurulsa ne yapacak, yine ekranda olacak mı merak ediyorum doğrusu…

*Elbette bu kampın tam karşısında yer alan, Kemalist yayın organlarında da benzer bir durum söz konusu. Ancak bu televizyonlar hem izlenirlikleri hem de etkileri bakımından oldukça zayıf.