Bu da bilgi diyeti

Mustafa Kuleli
18 Şubat 2013, Pazartesi

18 Şubat 2013

MUSTAFA KULELİ

kuleli@evrensel.net

Ne yana kafamızı çevirsek bilgi var. Televizyonlar, basılı yayınlar, internet… Peki bu kadar enformasyon gerçekten ne olduğunu anlamamız için mi? Yoksa bu bombardıman gerçeği görünmez mi kılıyor? Bunu kim yapıyor?

Fastfood zincirleri ve sundukları yağlı, tuzlu, şekerli gıdalar beslemiyor ama şişmanlatıyor. Bunu bilmeyen yoktur herhalde. Yine de pek çok insan bu ürünleri tüketme yönünde ciddi bir istek duyuyor. Üstelik her geçen gün bu gıdaların daha fazla çeşidiyle karşılaşıyoruz.

Geçelim medyaya: Dört bir yandan gelen ve bakmadan duramadığımız bilgiler, “aslında ne olduğunu” anlamamızı sağlamıyor. Bize entelektüel bir bakış kazandırmıyor. Zihnimizi berraklaştırmıyor. Ama yine de ekranları kapatmayı, kafamızı çevirmeyi göze alamıyoruz. “İlk bilen” biz olmak istiyoruz. Acaba bir zararı var mıdır bunun da?

Clay Johnson adlı zat-ı muhterem, Bilgi Diyeti (The Information Diet) kitabında, besin tüketimi ile bilgi tüketimi arasındaki benzerliklere dikkat çekip, bunu araştırma sonuçlarıyla destekliyor. O'na göre, abur cubur yemek nasıl obezleştiriyorsa, abur cubur enformasyon da cahilleştiriyor. Cahilleştirmekle kalsa neyse, dikkat toplama, odaklanma ve zekâyı işletme noktasında da büyük sorunlar yaşıyoruz.

Üstelik hep aynı fastfood enformasyon kaynaklarından beslenen gariban günümüz insanı, tükettiklerini sorgulamadan kanaat sahibi olduğu için, sadece inanmak istediğini inanıyor. Ve bir kez inandı mı, bu inanca uygun, tek taraflı kaynaklardan yüksek oranda enformasyon alıyor. Sonuç:  Sadece Ulusal Kanal izleyenlerle, sadece Kanal 7 izleyenlerin 'bilgiye dayalı' kavgası ve bu kavganın yansımalarını yayınlayan genel Türk medyası!

Yani 'malumatfuruş cehalet dönemi'ne girdik. Eskiden düşük oranda enformasyon tüketen, ilgisiz-kayıtsız kişilere cahil denirdi ya. Şimdi iş tersine döndü…

Peki kim bunun müsebbibi? Kim bizi bilgili cahiller haline getiriyor? Amarıga'nın bir oyunu mu bu da? Vallahi rivayet muhtelif… Ama galiba kabahatin çoğu yine bizim, canım kardeşim.

Nasıl yağlı, tuzlu ve şekerli gıdaları istememizin evrimsel bir nedeni varsa (bir sonraki öğünü 'kısmet' olan atalarımız vücutlarında besin depolamalıydı), haklılığımızın kanıtlarını sunan, bizi onaylayan içerikleri, yine evrimsel olarak istediğimizi söylüyorlar…

Her hâlükârda, yemekte de bilgide de seçme şansımız bâki. Bunu görmezden gelip, sorumluluktan kaçmanın âlemi yok. Şişmanlayınca yiyecekleri suçlamadığımıza göre, şimdi niye medyayı suçlayalım? Çözüm basit: Gıda tüketimindeki seçiciliği ve özeni, haber tüketiminde de göstereceğiz. Geçen yazıda “Ne yiyorsak oyuz” demiştik ya, aynı onun gibi “Ne okuyorsak-izliyorsak oyuz” diyeceğiz.

Yeni, bilgi-bol toplumda sağlıklı kalmanın yolu bu…