Memlekete hoş geldiniz

Mustafa Kuleli
4 Şubat 2013, Pazartesi

14 Ocak 2013

MUSTAFA KULELİ

kuleli@evrensel.net

15 Şubat 1999 gecesi. PKK Lideri Abdullah Öcalan, Kenya'dan Türkiye’ye getiriliyor. Cavit Çağlar’ın özel uçağında, karşısında Bordo Bereliler var…

-Abdullah Öcalan, memlekete hoş geldin.
-Sağol.
-Nasılsın, sağlık durumun nasıl?
-İyi. (…)
-Sen şimdi bizim misafirimizsin. Şimdi sana bir şeyler sormak istiyorum. Rahat ol. Kendini öyle sıkıntıya sokma.
-Ben ülkemi severim. Annem de Türk'tü. Eğer bir hizmet gerekirse yaparız. Onun dışında bana bir şey sormayın. (…)
-Bak şimdi kayıt yapıyoruz...
-Kaydedin, yayınlayın. (…) Ben gerçekten söylüyorum. Türkiye ve Türk halkını seviyorum. Onlar için hizmet edeceğime inanıyorum. Fırsat verilirse yaparım.
-Fırsat veririz de istediklerin ne? Ne istiyorsun mesela? (…)
-Bir fırsat verilirse, bir hizmet imkânım varsa ki inanıyorum vardır, hizmet yapabilirim.

14 yıl önce Öcalan böyle diyordu. Buna rağmen, O’nun kana susamış bir vatan haini, yeminli bir Türk düşmanı olduğu imajını yerleştirmeye çalıştılar. Çözüm için rol oynayabileceğini söyleyenleri suçladılar.

Yıl 2013. Bunca kan ve gözyaşından sonra karşı karşıya geldiğimiz şey ne peki? Umdukları gibi PKK’nin yenilmesi mi, yoksa Öcalan’ın söylediklerine gelinmesi mi?

Bugün barış ihtimaline inanmak isteyen herkes Öcalan’dan beklenti içinde. Hayatta olduğu için gerçek bir barışı mümkün kılabilecek tek aktör olarak O görülüyor. Ama tarih kitaplarında Öcalan’dan bahsedilirken bence olası barışın tesis edilmesindeki çabasından da önce yazılması gereken iki şey var: Bu 30 yıllık çatışmalı sürecin halklar arasında bir savaşa dönüşmemesi için gösterdiği azami çaba ve Kürtlerin kendi içsel devriminin öncüsü olması. Zaten aslında bunlar nedeniyle, bugün bu rolü oynayabiliyor ve bunu yapabilecek başka biri de yok.

Şimdi tam da bu rolü oynayacakken, Paris’te PKK kurucusu Sakine Cansız ve iki arkadaşının öldürülmesi ne anlama geliyor? İlk akla gelen soru bu suikastı kimin yaptığı. Türk gladiosu mu, derin PKK mi, İran istihbaratı mı, başka bir güç mü? Şu aşamada bunu kesin olarak bilemeyeceğimize göre, saldırının neye ve kime yönelik olduğuna odaklanmak bence daha önemli.

Hiç şüphesiz bu saldırı, Kürt sorununun çözümünde girilen yeni süreci baltalamaya yönelik bir girişim. Sürecin baş aktörleri (belki de baş müzakerecileri) PKK Lideri Abdullah Öcalan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan olduğuna göre, saldırı bu iki isimden birine yönelik. (belki de ikisine) Ve kim yapmış olursa olsun, bu gerçek değişmeyecek.

O halde barış isteyenlerin yapacağı şey de belli. Bu iki isme ve sürece sahip çıkmak, çözüm yönünde bir baskı oluşturmak, gencecik çocukların tarih kitapları ve gazete arşivleri için birer sayı olmasının önünde durmak…

Bundan daha hayati bir şey olabilir mi?