Sermayenin bilgi tekeli yıkılıyor

14 Aralık 2010, Salı

6 Aralık 2010

Mustafa Kuleli

kuleli@evrensel.net

Wikileaks belgeleri tam da, geçen hafta bu köşede yayımlanan “İşçi sınıfı internetle güçlüdür” başlıklı yazının üzerine patladı. Hoş bir tesadüf... İnternetin imkânları diye bağırırken, o imkânların nereye kadar ulaşabileceğini göstermek adına iyi bir örnek oldu. Yarın öbür gün çok uluslu şirketlerin, patronların, sarı sendikacıların yazışmaları da böyle ortaya dökülür. Benden söylemesi. Ne diyor Ragıp Duran hocamız: “Sadece diplomatik yazışmalarda değil askeri ve ticari yazışmalarda da, bir ihtimal, tarih, çağımızı, Wikileaks Öncesi-Wikileaks Sonrası olarak iki ayrı bölümde ele alacak…”
Uçuyor muyuz? Ayaklarımız yere basmıyor mu?

Şöyle izah etmeye çalışayım: Medya eskiden gazeteci patronların hakikaten sadece haber verme kaygısı üzerine kuruluydu. Daha sonraları sermaye birikim düzenindeki değişim ve küreselleşme, medyaların sermaye yapısını değiştirdi. Medya holdingler, oligopoller ortaya çıktı. Bu dönemin en önemli sloganı şuydu: Bilgi güçtür!

Bilgi güçtü, hala da en önemli güç. Hatta şimdi ticari bir silah da aynı zamanda. Medya patronları ticari ve siyasi çıkarları için kullanıyor medyalarını. Üstelik teknolojik altyapıdaki sıçrama, bu düzeni daha da sağlamlaştırmıştı. Gelgelelim iletişim teknolojilerindeki radikal ilerleme öngörülemeyen bir sonuca yol açtı: Sermayenin bilgi üzerindeki tekeli yıkıldı… İşte Wikileaks olayının gösterdiği şey bu…

Fakültedeyken bölüm başkanımız Haluk Şahin, bize soruşturmacı gazeteciliği “güç odaklarının bilinmesini istemediği olguları derinlemesine araştırma, soruşturma ve iz sürmeyle ortaya çıkarıp belgeleriyle sunmak” diye anlatırdı. Evet, Wikileaks bildiğimiz anlamda bir medya organı değil ancak bizden gizlenen ve açıklamanın suç sayıldığı bu haberleri ortaya döküveriyor. Çünkü geleneksel medyaları çıkarmak pahalı olduğundan, bu medyalar reklama bağlı olduğundan, reklam verenler- ihale verenler aslında gazete sayfalarını, televizyon ekranlarını satın alıyor. Dolayısıyla oralarda bu tarz “acı gerçekler”e yer yok! Bu gerçekleri elbette onlar ortaya çıkartmayacak, ortaya çıkmış dahi olsa, elbette onlar yayınlamayacak. Yani geleneksel medyalarda soruşturmacı gazetecilik mümkün değil.

Geçelim bizim cenaha ve olayın politik tarafına:

Evet; işçi sınıfı için gazetecilik yapanlar, sol-sosyalist yayınları çıkartanlar ve aklını AK Parti etrafında örgütlenen güçlere teslim etmemiş olanlar için yayımlanan belgelerde ifade edilenler sürpriz değil. Hatta “burada yeni bir şey yok” demek bile mümkün. Ama elbette bunların ‘belgelenmiş’ olması önemli ve bize politik olarak ciddi olanaklar sunuyor.

Sermaye iktidarlarının yürüttüğü derin diplomasinin ikiyüzlü doğası, çirkinlikleri ve ahlaksızlığı böylece bir kez daha afişe oldu. ABD’nin bir hegamonik güç olarak dünyaya nasıl baktığı, dünyayı nasıl algıladığı-kavradığı yine gözler önünde serildi. Ve tabii, şimdi yapmamız gereken, AK Parti’nin yolsuzluklarını, usulsüzlüklerini ve dış politika yalanlarını teşhir etmek. AK Parti’ye oy veren namuslu insanlara bunları tekrar tekrar anlatmak. İktidarda CHP yer alsaydı da ABD ile ilişkilerin aynı minvalde olacağını, bunun sermaye düzeninin bir gereği olduğunu hatırlatmak...

Referandum dönemi bitti, seçim dönemi başladı. Artık referandumdaki ayrımlara takılmadan, bireyler bazında ‘boykotçu’, ‘yetmez ama evetçi, ‘evetçi’ demeden demokrasi isteyenleri birleştirmek gerekiyor. İşte bu belgeler aslında böyle bir çalışmaya da zemin oluşturuyor…

İhsan Çaralan’ın dediği gibi, bir kez daha “Sağolasın Wikileaks!”

twitter.com/mkuleli