Medyaya kızma, medya ol

30 Ağustos 2010, Pazartesi

Medyaya kızma, medya ol

09 Şubat 2009

Mustafa Kuleli

mustafakuleli@evrensel.net

“Küresel ısınma bizi teğet geçecek” sloganı size bir yerden tanıdık geliyor mu? Ya “Youtube'yi açtıracağım”? “Musluktan su içmeyi özledik” ve “Taksiler geceleri gündüz açacak” da var.

Eğer bu sloganların yazılı olduğu afişleri gördüyseniz siz de Seyfi Solukal ile tanışmışsınız demektir...

Seyfi Solukal İstanbul’un Bağımsız Belediye Başkan Adayı olarak tanıtıldı. Amerika'da üniversite okurken, bir yandan da fast food zincirinde çalışan, üstelik de üniversiteyi ikincilikle bitiren Solukal, sempatik yüz ifadesi ve ‘halkçı’ sloganlarıyla dikkat çekti. Bir de elleriyle yaptığı kalp işareti var tabii...

Kampanyasının ilk günlerinde, Solukal’ın afişini Beşiktaş’ta gördüğümde şaşırdım. Durdum, uzun uzun inceledim. Bu afişlerin bir sosyal kampanya, reklam projesi, protesto ya da post-modern sanat eseri olabileceğini düşündüm. İlerleyen günlerde afişlemenin devam ettiğini ve yayıldığını görünce, ortada ciddi bir bütçe olduğunu fark ettim. Solukal’ın internet sitesi, profesyonel tasarımlı afişleri ve hatta seçim şarkısı vardı…

Yüksek Seçim Kurulu kesin aday listelerini açıklayana kadar beklemeye ve bu arada adayımızı facebook’tan markaja almaya (evet facebook arkadaşıyız) karar verdim.

Sonra günler geçti, ben işe güce daldım ve Seyfi Solukal’ı unuttum. Ama O, sloganındaki gibi “sevgiyle geldi” ve kendisini hatırlattı.

Geçen hafta itibariyle Seyfi Solukal’ın, Greenpeace’in sosyal reklam projesi olduğunu öğrendik. Greenpeace, belediye başkanlarına daha çevreci bir bakış açısı oluşturmak için bu hayali karakteri yaratmıştı.

Solukal’ın çılgın vaatleri asıl çılgınlığa, yani küresel ısınmaya rağmen parti ve adayların gerçekçi bir çevre programı olmamasına tepki olarak ortaya konmuştu…

Bu vesileyle “hayali aday” tarihimizin diğer ünlü siması Aliye Öztürk’ü de hatırladım. Genç Siviller’in 11. Cumhurbaşkanı aday adayı Aliye Öztürk şöyle tanımlanıyordu: “Hem TÜRK, hem KÜRT, az buçuk da ERMENİ, TÜBANLI bir kadın, hem de ALEVİ, yani içimizden biri…”

Bu iki projenin ortak özelliği, geleneksel propaganda anlayışının dışında, yeni ve eğlenceli bir yaklaşıma sahip olmalarıydı.

Varolan yapıyla inceden inceye dalgasını geçen bu ironik karakterler, yaratıcı ve güleryüzlü muhalefetin mütevazı birer örneğiydi...

Aslında mesele yalnızca mizahi unsurlar da değil. Yeni bir biçim, burada söz konusu olan. Geleneksel medyaların dışında başlayıp, nihayetinde onların ambargosunu kıran ve bu arada kitleye de direkt ulaşan bir tür korsan eylem tarzı...

İletişim olanaklarının geliştiği ve yaygınlaştığı bu çağda, her taraftan gelen mesaj ve uyaranların bombardımanı altında, “farklı olmak” artık bir zorunluluk.

Işıklı televizyon haberleri, koca puntolu gazete manşetleri, açık hava reklam panoları, internet sitelerindeki hareketli tanıtımlar, sokakta bağıran seyyar satıcılar, cep telefonuna gelen kısa mesajlar, duvardaki parti afişleri vs. vs...

İşte tüm bunlar arasından sıyrılıp, mesajlar kitleye nasıl ulaşacak?

Anlaşılan, daha fazla yaratıcılık ve mizaha ihtiyaç duyulan, yeni dillerin dolaşıma sokulduğu ve grupların kendi mecralarını yarattığı yeni bir dönem başlıyor...