Son Yazılar
30 Ağustos 2010, Pazartesi

Basın özgürlüğü: İçimizde uyanan eski bir arzu

23 Şubat 2009

Mustafa Kuleli

mustafakuleli@evrensel.net

Bu hafta konu bulma sıkıntısı çekmedim hiç. Medyatik gündem dopdoluydu. Doğan Yayın Holding'e kesilen vergi cezası, CHP’li Mehmet Sevigen’in Başbakan Erdoğan’ın okul arkadaşı Mehmet Emin Erkan ile ‘az etik’ faaliyetleri ve Sevigen’in giderayak Vatan Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Mutlu’yu suçlaması birinci sayfalardaydı. Ama bu sefer de bu bolluktan muzdarip oldum. Malum; ‘köşe’lerimizin fiziksel sınırları var. Dolayısıyla yalnızca geçen haftanın en popüler başlığı üzerine, Doğan Grubu’na kesilen ceza üzerine birkaç söz söyleyeceğim.

Vaktiyle, “Aydın Doğan bütün kötülüklerin anasıdır” diye bir slogan dolaşıyordu internet ortamında. Belki bir miktar doğruluk payı vardır. Ama bu son olayda Aydın Doğan’a haksızlık yapılıyor gibi. Şu anda Doğan’ı savunuyor olmama inanamasam da, gerçek bu. Vergi cezası kesildikten hemen sonra, Doğan Grubu’nda çalışmayan Nazlı Ilıcak (Sabah) ve Ali Sirmen (Cumhuriyet) gibi iki önemli yazar da bu yönde tavır aldı. Kesilen cezanın Deniz Feneri ve AK Parti etrafındaki diğer yolsuzlukların haberleştirilmesiyle ilgili olduğu kanısı yaygınlaştı. Dış basında da yankı buldu bu olay. Yabancı gazeteler ve haber ajansları, ceza kararının siyasi olabileceğini duyurdu.

Peki Doğan Grubu bugünün mağduru diye, hazretlere sütten çıkma ak kaşık muamelesi mi yapacağız? Doğan Grubu yazarları yapılanın insafsızlık olduğunu, hükümetin basını hizaya getirmek için böyle bir adım attığını söyleyip durdu. Tamam, olabilir. Ama daha iki sene önce, yine AK Parti iktidardayken, ATV-Sabah grubuna el konulduğunda hiç ses çıkarmayan; bilakis durumdan memnun olan Doğan Grubu değil miydi? Cem Uzan’ın medya kuruluşlarına meşru olmayan yollarla el konulurken, yaşananların aynı zamanda siyasi bir hesaplaşma olduğunu hiç söylediler mi?

Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, “Bugün rakibe yapılan cezalandırma başkalarının işine gelebilir. Bu ülkede iktidar medyanın üzerine böyle baskılarla çullanmaya başladığı zaman hiç bir şirket emniyette değildir. Ülkede böyle bir ağır baskı içtihadının yaratılması herkes için tehlikelidir” diyor. Evrensel, BirGün ve Özgür Gündem geleneğinden gelen gazeteler kapatma kararları, hapis ve para cezaları ile baskı altına alınırken, muhabirleri öldürülürken neden böyle yazılar yazmıyordunuz Sayın Özkök? O dönemlerde basın özgürlüğü için tehlike yok muydu?

Eee madem öyle, o zaman şimdi sizin için gelsin:

Bir bahar akşamı rastladım size (Evet bayım siz)
Sevinçli bir telaş içindeydiniz (İşler iyiydi galiba)
Derinden bakınca gözlerinize (Gerçekler ortaya çıksın diye)
Neden başınızı öne eğdiniz? (Utanma duygusundan olabilir mi?)

İçimde uyanan eski bir arzu (Basın özgürlüğü)
Dedi ki: yıllardır aradığım bu! (Yersek tabii)
Şimdi soruyorum büküp boynumu: (Ve işte can alıcı soru)
Daha önceleri neredeydiniz? (Ha, nerelerdeydiniz?)

Beste Selahattin Pınar
Güfte: Fuat Edip Baksı...

30 Ağustos 2010, Pazartesi

Show TV’nin Kurtlar’ı Ergenekon’dan çıkmış

16 Şubat 2009

Mustafa Kuleli

mustafakuleli@evrensel.net

Kurtlar Vadisi’ni nasıl bilirsiniz? “İyi biliriiiiiiz” diyeceğinizi sanmıyorum. Bir yere gittikleri, öldükleri falan da yok zaten. Geçen hafta Show TV ile anlaştılar, Perşembe akşamları ekranı doldurmaya devam edecekler. "Nasıl bilirsiniz?” diye sormamın sebebi, bu dizinin geçmişinin Ergenekon yapılanmasıyla ilintili olduğunun iddia edilmesi. “Yok artık!” diyorsanız, buyurun hemen başlayalım:

Kurtlar Vadisi nedir? Kaça ayrılır? İzlememek günah mıdır? Gibi soruları olanlara cevap verelim önce. Gelmiş geçmiş en popüler TV dizilerinden biri Kurtlar Vadisi. 15 Ocak 2003'ten beri hayatımızda. "Bu bir mafya dizisidir" sloganı ile yayınlanıyordu ilk zamanlar. Dizi için ‘derin devlet’i meşrulaştırdığı, imparatorluk özlemini körüklediği, toplumsal silahlanmayı ve şiddeti özendirdiği söylendi. Cinsiyetçi ve ayrımcı denildi.

Tüm bu tartışmalar, yoğun kamuoyu tepkisi, RTÜK’ün verdiği uyarılar ve yayın durdurma cezası sonucunda, dizi yayından kaldırıldı.

SADECE BİR DİZİ Mİ?

Şimdi belki “komple teorisi” (her şeyin komple tek bir merkezden yönlendirildiği teorisi) gibi gelecek ama hakikaten sıradan, masum bir dizi değildi Kurtlar Vadisi. Susurluk sonrasında vatandaşın devlete yönelik kuşkusu artmışken, Kurtlar Vadisi sayesinde katiller kahraman ilan edilmedi mi? “Bütün dünya bizim üzerimizde oyunlar oynuyor, devlet de kendini koruyacak tabi abi!” anlayışı yerleştirilmedi mi?

Sadece bu da değil. Dizi, Ergenekon zihniyetiyle paraleldi aynı zamanda. Türkiyeli Yahudi ve Hıristiyanlara düşmanlık ve AB karşıtlığı dizinin her bölümünde görülüyordu. Ayrıca dizideki ‘kahraman’ karakterler MİT’e ve Polis’e de güvenmiyordu. Yalnızca TSK temizdi bu dizide.

Peki yapımcı şirket, Şaşmaz kardeşler, senaristler, danışmanlar neden böyle bir şey yapsın? Biraz fazla mı uçtuk sizce?

ASKER-KARAMEHMET-ERGENEKON

“Ergenekon’un TV projesi: Kurtlar Vadisi (2002-2006)” başlıklı bir yazı yazdı Rasim Ozan Kütahyalı, Taraf gazetesinde. (17.01.2009) Ardından aynı konuyu köşesinde işlemeye devam etti. Şahsen Kütahyalı’dan hiç hazzetmesem de, geçen hafta, Show TV’nin patronu Karamehmet’in o meş’um görüşme tutanakları ortaya çıkınca, yazmak farz oldu. Zira o belgede Çukurova Holding'in patronu Karamehmet, dönemin Jandarma İstihbarat Başkanı Levent Ersöz ile İstihbarat Teknik Takip Daire Başkanı Atilla Uğur'a önce ticari faaliyetlerindeki sıkıntıları anlatıyor, ardından Ersöz ve Uğur, Show TV ve Akşam Gazetesi ile ilgili somut taleplerde bulunuyordu. Ve neticede, taraflar anlaşıyordu…

VE MİT RAPORU

Son olarak, MİT’in Kurtlar Vadisi ile ilgili olarak, Kaşif Kozinoğlu’na hazırlattığı ve 19 Mayıs 2005’te Milliyet gazetesinde yayımlanan raporun bir bölümünü okursak konu netleşecek galiba:

“Raci Şaşmaz ile Osman Sınav, dizide yer alan devlet-mafya-güvenlik güçleri arasındaki ilişkilerle ilgili argümanları Jandarma İstihbarat Başkan Yardımcısı Albay H.A.U’dan almaktadır.”

Albay H.A.U. Yani Ergenekon tutuklusu Hasan Atilla Uğur.

Yıllar boyu ‘haber’ diye, ‘dizi’ diye önümüze konanlar yoksa ‘buralarda’ mı hazırlanıyordu? Ahmet Kaya olayı, sapık hocalar, Aczmendiler, kendini yakan ölüm oruççuları, Nuh Mete Yüksel’in seks kaseti ve diğerleri…

Sistemin ve medyasının gerçek yüzünü görmek için daha çok örneğe gerek var mı?...

30 Ağustos 2010, Pazartesi

Davos Zirvesi’nde açılım ve açılımda zirve

09 Şubat 2009

Mustafa Kuleli

mustafakuleli@evrensel.net

Çok klasik olacak ama bu köşeyi tanıtan bir-iki satır ile başlamalıyım söze. “Başlangıç cümlesi bu olan bir köşeden ne hayır gelir ki” demeyin lütfen. Ne de olsa ilk hafta gerginliği diye bir şey var, değil mi? Biraz da bu medya geriyor, sinirlendiriyor zaten bizi. Oynaklığı, çıkarcılığı, güce tapması ve goygoyculuğu, bunun nedeni…

Mesela Davos zirvesini medyanın ele alışına bakalım. İlk gece “öldük, bittik, Türkiye mahvoldu”cuları izledik haber kanallarında. Takip eden günlerde ise gazeteler ikiye bölündü, destekçiler ve eleştireller şeklinde. Yıllar boyu “tam bağımsız Türkiye” isteyenlere köşelerinden saldıranlar, bir gecede bağımsızlıkçı, ABD karşıtı, anti-emperyalist kesildi. Ulusalcı etiketli köşeciler ise, hafif mahcup, “İsrail’e de ayıp oldu sanki biraz, müttefikiz ya hani biz” dedi.

DAAA DA DAVOS YAZMAM ARTIK

‘Medyalama’cıların hâli ise bir başka vak’a idi. Bir hafta boyunca manşetlerinden indirmediler Recep Tayyip Erdoğan’ı. Şimdi bunlardan da örnek vermek lâzım ama memlekette öyle hızlı değişiyor ki gündem, bana “Daaa da Davos yazma, gündemden düştü” dediler, yazamıyorum o yüzden.

Ama şunu söylemezsem de çatlarım: Erdoğan’ın “Öfkeli konuşma hitabet sanatıdır” anlayışından “bağırarak konuşma suçluluk psikolojisidir” anlayışına geçişi üzerinde durmayanlar, niye kendilerine gazete diyor ki? Önemsiz bir detay mı bu?

Neyse… Davos fırtınası Perşembe gününe doğru dinerken, hemen ardından sosyal demokrat(!) cepheden Kur’an kursu, AK Parti’den ise beyaz eşya açılımı geldi. O aradaki tek günde gerçek gündemi, ekonomik krizi, işten atmaları yazabilenler yazdı. Kendilerini atikliklerinden dolayı kutluyoruz. Ancak biz yine açılım yazmak durumundayız.

BİZDE AÇILIM BOY BOY

Son dönemde, siyasetin en popüler kavramı açılım. Kürt açılımı, çarşaf açılımı, Alevi açılımı derken bu sefer beyaz eşya ve Kur’an kursu açılımları gündemde. MHP’lilerin eli armut toplamıyorsa, onlar da bir açılım yapacaktır diye tahmin ediyorum. Şöyle bir “şemmame” açılımı iyi gider mesela.

Tüm bu açılımların bir anda parlar ve bir anda unutulur biçimde, magazinel değerlendirmelerle sunulduğunu da belirtmek gerek. CHP’nin türban-çarşaf açılımındaki tek parti dönemi eleştirisi üzerinde yeteri kadar duruldu mu sizce?

Bu arada, Baykal’ın “başörtü-türban-çarşaf-Kur’an” açılımları işe yarar mı bilinmemekle beraber, AK Parti’nin beyaz eşya açılımı ile “arkadan dolaşıp iki puan alma”ya çalıştığı gözleniyor. Baykal vatandaşı din karşıtı olmadığına inandırmaya çalışadursun; Erdoğan mütedeyyin kesimi zaten Davos’ta kapmış, şimdi bir de seçmenin işine yarayacak, hayatını kolaylaştıracak yardımlarla oylarını arttırıyor. Hükümete yakın medya kuruluşları da bu usulsüz yardımları, insanları sadakaya alıştırma çabalarını görmezden gelerek, ‘vazifesini’ yapıyor…

“Ama hep böyle yapıyor bu medya” değil mi? Madem öyle, onlara da biz “Van minüt! Olmaz!” diyeceğiz, demek ki....